| Posta

BİR KİTAP

Yavuz Kocaömer Posta

Kitabın adı böyle, alt başlığı ise, “Engelli yaşamak zor!” Kitapta, çok kolay okunan ve içinden büyük dersler çıkarılması gereken, akıcı bir dille yazılmış 17 hikaye var.

Ufuk Akgün önsözünün bir bölümünde; mimari engeller nedeniyle sokağa çıkabilme şansı olmayan bir sakata: “Yarattığımız engeller için özür diliyoruz sayın yürüme engelli arkadaş! demekle ne kadar yardımcı olacağınızı düşünüyorsunuz” diye soruyor.

Aşağıda size bu kitaptan alınmış bir hikayeyi nakletmek istiyorum:

NIHAL ILE AYDIN

(Sıradan bir aşk öyküsüdür)

Üniversite kantini her zamanki kalabalık günlerinden birini yaşıyor. Sigara dumanı ile bulutlanmış kantini çay kaşıklarının tempolu şıngırtısı kaplamış. Arı kovanına benzer uğultular, ikiyüz watt kolondan yayılan müziğe playback yapmakta.

Her şeye rağmen masaların birinde iki kişi sanki ıssız bir adada, herkesten soyutlanmış, kendi dünyalarını yaşamaktalar.

Bu dünya, tahmin ettiğiniz gibi aşk. Hem sadece gözü kör değil, kulağı da sağır aşk.

Aşıklardan Nihal, yüzünde 18 yaşın genç çizgileri, omuzlarına düşen sarı saçları ve yeşil gözleriyle çekici ve güzel. Güzelliğinin farkında olmalı, makyajsız yüzün ve gösterişsiz kıyafetlerin tarzı olmasında bir sakınca görmemiş.

Aydın ise, doğduğu Anadolu’nun özelliklerini taşımakta. Esmer ten, gür siyah saçlar, uzun boy, kara iri gözlerle sıra dışı ve yakışıklı. Kusur saydığı tek yanı protez sol bacak.

Her ikisi de okumayı ve müzik dinlemeyi seven, toplumsal duyarlılık sahibi ve kendileriyle barışık gençler.

Ortak problemleri, paylaşılamayan aşkları galiba. Yüreklerinden ve gözlerinden taşmakta olan aşklarını aylar oldu paylaşamadılar.

Nihal genç kız olmanın doğal hakkını kullanarak paylaşımda önceligi Aydın’a vermiş durumda. Önceliği verip, iki kelimelik cümleyi söylesin diye yüreği ve gözleriyle verdiği cesareti düsündükçe, önce kendine, sonra ona kğzmakta. Aydon bir sey hissetmiyor ihtimalinden de korkuyor ayrıca Nihal.

“Aşk paylaşılınca güzeldir” cümlesine birlikte okudukları kitapta rastlamış, ikiyüz sayfayı aşkın kitapta tartışmaya değer tek cümle onu bulmuşlardı. Ikisi de neler olup bittiğinin bal gibi farkındaydı. Öyleyse…

Aydın’ın kendiyle savaşa çok sebep vardı. Okula gitmek için kullandığı o yol neden çok işlekti? Neden yıllardır birçok üzücü olay yaşanmasına rağmen uygun bir geçit yapılamamıştı o yere? O sürücü, alkollü olarak araç kullanma cesaretini nereden bulmuştu? Ve neden kırmızı ışığı ihlal etmişti? Neden? Neden? Neden?

Çok gerilerde kalan olayı tekrar hatırlamış olmanın nedenini, yaşamakta olduğu güzel duygudan kaynaklandığını bilmek tek tesellisiydi. Ancak bu hiçbir seyi çözmüyordu.

Ta ki bir gün postayla eline ulaşan o zarfa kadar.

Zarfı açtığında kucağına üç adet gazete kupürü, bir adet not düştü.

1.KUPÜR: “Hasan Kum. Doğuştan sağ kolu yok. Bu eksiğe ragmen azmini yitirmemiş. Ağzınıi ve dişlerini yitik sağ kolu yerine kullanarak okçuluk sporu yapıyor.”

2. KUPÜR: “Yavuz Şap, üç yaşında hatalı iğne vurulması sonucu çocuk felci olmuş. Koltuk değneklerine bağlı olmak onu spor aşkından vazgeçirememiş. Elliyi askin maraton yarışında ülkemizi temsil etmiş ve beş kıtada Türkiye’nin adını duyurmuş.”

3. KUPÜR: “Joan Salmon, görme özürlü. Görmemek onun binicilik sporu ile ilgilenmesine engel olmamış. İrlanda binicilik yarışmalarında en iyi dereceyi yapıp 1996 yılında Amerika’da yapılan olimpiyatlara katılmış. İrlanda Olimpiyat Milli Takımı’nın en sempatik ve sevimli sporcusu.”

Notta ise şunlar yazıyordu:“BAŞARMAK ENGEL TANIMAZ, YETER Kİ YÜREĞIN PROTEZ OLMASIN.”

Notun kimden geldiğini anlamıştı. Protez bacağından beklenmeyecek çeviklikle yerinden fırladı ve ona koştu. Konuşacak ne çok şey vardı.

Arzu edenler, TESYEV’in (0212) 255 13 50 – 255 31 08 no’lu telefonlarına veya (0212) 255 40 99 no’lu faksına başvurarak ve Vakfa çok küçük bir bağışta bulunarak bu kitabı temin edebilirler.