| Posta

BİR YIL BÖYLE GEÇTİ (III)

Sevgili okurlarım, 12 Ocak ve 19 Ocak 2009 tarihindeki yazılarımızda , bir yıldır bu köşede yayınladığımız yazıları gözden geçirmeye başlamıştık. Bu hafta da kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi

Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi tarafından 20 Temmuz 2008 tarihinde düzenlenen Asya ‘ dan Avrupa’ ya Yüzme Yarışmaları’na milli engelli yüzücümüz Ali Uzun kabul edilmedi. Gerekçe ise ; ‘’ Ali Uzun yüzdüğü takdirde hayati tehlike olabilir ‘’ di.

O tarihlerde Türkiye Milli Paralimpik Komitesi Genel Sekreteri İbrahim Gümüşdal , bu kararı kendisine ileten Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK ) Yönetim Kurulu üyesi Nihat Usta ‘ ya , Ali Uzun’ un durumunu şöyle özetledi.

Ali Uzun

Bu yüzücümüz 29 Haziran’da Meis – Kaş arası yapılan 7 kilometrelik mesafeli yarışmalara, ayrıca değişik tarihlerde Çanakkale Boğazı’nı geçme maratonu (4.3 millik ), GAP Spor Şenlikleri (3,5 kilometre ), İznik Gölü Maratonu (5 kilometre) yarışmalarına katılmış bir sporcumuzdur. Verilen cevap: “Öneri getirin, seneye düşünürüz.” İşte sizlere Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nin engelli ve engelsiz sporcular arasında anlamsız gerekçelerle yaptığı ayrımın bir örneği daha.

Natalie du Toit

Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi , millerce yüzmüş milli yüzücümüz Ali Uzun’u Asya – Avrupa Yüzme Yarışmaları’ na kabul etmezken , Güney Afrikalı Natalie du Toit mayıs ayında İspanya ‘da yapılan Dünya Yüzme Maratonu’nda engelsiz sporcularla yarışarak dünya 3’üncüsü oldu. O zaman belirttiğimiz gibi bu yüzücünün şansı Güney Afrika’da yaşamasıydı. Ülkemizde olsaydı, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi tarafından aynı gerekçelerle yarışlara sokulmaz ve ülkesine de bu başarıları kazandıramazdı.

Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül ‘ e

18 Ağustos 2008 tarihinde yine bu sütunlarımızdan Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ e aşağıdaki şekilde seslenmişiz:

Daha önceki Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer zamanında bu sütunlarda benzeri çağrıları yapmış , kendilerinden olumlu veya olumsuz hiçbir cevap alamamıştık. Ülkemizde engellilerle ilgili devlet kurumları, sivil toplum örgütleri ve yerel yönetimler tarafından çaba harcandığı muhakkaktır. Rehabilitasyon merkezleri, engellilerin barınabileceği evler, tatil olanaklarını kullanabileceği tesisler, malzeme dağıtımından tutun da onların hayatlarını kolaylaştıracak önlemleri almaya kadar bir dizi çalışmalar mevcuttur. Her kurum ayrı ayrı, hiçbir koordinasyona bağlı olmadan uygun gördüğü bir projeyi hayata geçirmek için kampanyalar düzenlemekte ve devlet kaynaklarını kullanmaktadır.

Doğrusu bu mu ?

Bizce doğrusu , kısıtlı kaynaklara sahip olan ülkemizin bu kaynakları en iyi şekilde değerlendirebilmesi için bir koordinasyon kurulunun görevlendirilmesidir. Özellikle devlet arazileri veya devlet kaynakları kullanılmak suretiyle yapılan projeler , sivil toplum örgütlerinin çabaları , böyle bir kurul tarafından koordine edilirse hem hizmetler ülke çapında bölgelere göre daha eşit dağıtılmış olur hem de engellilerimizin bunlardan yararlanmaları daha kolaylaşır. Böyle bir kurulda eğitim , sağlık, spor , sosyal konularla ilgili kişi ve kurumlar bir araya getirilir, bunun da koordinasyonunu Cumhurbaşkanlığı üstlenirse çok daha iyi sonuçlar alınacağı kanısındayız.

Cumhurbaşkanı’nı ziyaret ettik

1 Eylül tarihinde Pekin Paralimpik Oyunları kafilemizle birlikte Sayın Cumhurbaşkanımızı ziyaret ettiğimizde , kendisinin çok ilgili olduğunu görünce sevindik. Türkiye ve Dünya gündeminin yoğunluğu dolayısıyla nasıl bir tempo ile çalıştığının da bilincindeyiz . Ancak dünya her şeyi ile dönmeye devam ediyor. Engellilerimiz de bunun bir parçası . Bu bakımdan umuyoruz yakın bir gelecekte Cumhurbaşkanımız bu sesimize kulak verecektir.

Erman Toroğlu’na cevap

27 Ekim 2008 tarihinde yayınladığımız yazı : Kısa bir süre önce bir araya geldiğimiz engelli spor kulüpleri başkanlarından bazıları ve dostlarımız ‘’Erman Toroğlu’ nun sizin için ‘’ Ben bu işi çözdüm , Yavuz Kocaömer engellilerin sırtından malı götürüyor ‘’ dediğini biliyoruz. Neden cevap vermiyorsunuz ? ‘’ diye eleştirdiler. Birincisi , adı geçen şahsa cevap vermek , onu muhatap kabul etmektir. İkincisi bu tip olaylarda Ömer Hayyam’ın şu dizeleri hep aklımıza gelir .

KÖR CEHALET

Kör cehalet çirkefleştirir insanları

Suskunluğum asaletimdendir

Her lafa verecek bir cevabım var elbet

Lakin bir lafa bakarım laf mı diye

BİR DE SÖYLEYENE BAKARIM ADAM MI DİYE

Hayyam böyle demiş. Hemen ilave edelim, biz Ömer Hayyam değiliz, suskunluğumuzun da belli bir süresi ve ölçüsü olduğunu da yakından tanıyanlar bilir.