BİR YIL BÖYLE GEÇTİ   (IV)

BİR YIL BÖYLE GEÇTİ (IV)

Sevgili okurlarım,  üç hafta önce, 1 yıldır bu köşede yayınladığımız yazıları gözden geçirmeye başlamıştık. Bu hafta da kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Bu nasıl insanlık?  (27 Şubat 2012)

Geçtiğimiz haftalarda Engin Ardıç Sabah Gazetesi’ndeki köşesinde “Yumurtasız eylemin tadı yok” başlıklı bir yazı yazdı. Yazısında İstanbul-Taksim’de yapılan bir protestoyu anlatırken şöyle bir cümle kullanıyor: ‘TÖVBE, “Hem özürlü hem CHP’li” olduğu için amigo basının çok sevdiği Şafak Pavey hanım kızımız hariç.”

Özür-engelBir kere, artık ÖZÜRLÜ insanlara ENGELLİ dendiğini bu adam bilmiyor. Bu bir yana, hangi insani duygularla, hem de ağır engelli birini sırf bu yüzden medyanın çok sevdiğini iddia edebiliyor. Şafak Pavey’in CHP’li olması bizi hiç ilgilendirmiyor. Tanıyanlar bilir, siyaset ile hiç ilgimiz yoktur. Ama konu engellilerle ilgili insan hakları olduğu zaman bizim de söyleyeceklerimiz olur. Engin Ardıç

Hangi partiyi tutarsın, kimlere övgüler yağdırırsın, hangi fikirleri savunursun bunların tamamı konumuzun dışı. Özgür dediğimiz ülkemizde herkes inandığı şeyi savunmakta serbest. Ama birinin, hem de ağır engellinin sırf bu yüzden medya tarafından sevildiğini söylemek, ‘İnsanım’ diye ortalarda gezen bir varlığa yakışmaz. Bir de 18 Şubat tarihli köşesinde kendini savunup yanlış anlaşıldığını belirtip “Ben Şafak Pavey’e hem özürlü hem CHP’li demedim. Pavey’i değil, CHP medyasını eleştirdim. Onlar öyle bakıyorlar demeye getirdim. Bıktım ahmaklarla uğraşmaktan” diye yazmışsın. Nereden biliyorsun CHP medyasının Şafak Pavey’i özürlü olduğu için sevdiğini? Kim söyledi sana? Bir de bizim halimizi düşün. Biz de bıktık ahmaklarla uğraşmaktan.

Sen biliyor musun?

Engin Ardıç ! Yakından tanıyanlar bilir, ben gazeteci değilim. 22 yıl yürüyüp oturamayan, devamlı yatan ama çok zeki bir ağabeyle yaşadım. Türkiye’de 10 senedir bu gazetede ve Milliyet’te engellilerin haklarını savunan, senin gibilere bazı şeyleri anlatmaya çalışan kendi halinde bir insanım. Sen bilir misin ki, bırak dünyayı, Türkiye’de senden, benden ve methiyeler düzdüğün birçok siyasetçiden, yani görünürde engeli olmayan bizlerden çok daha başarılı engelliler var. Onları tanısan, bilmiyorum utanır mıydın?

                                                                                                                            

Wolfgang SchaubleWolfgang Schauble, tekerlekli sandalyede yaşamaya mahkum bir Alman politikacı. 2008 yılından itibaren Almanya’da İçişleri Bakanlığı ve şimdilerde de Finansman Bakanlığı yapıyor. Yani “TÖVBE engelli” ama Almanya gibi bir ekonominin finansmanını yönetiyor.

David Blunkett

David Blunkett, doğuştan görme engelli yani kör. 1997 yılında İngiltere’de Eğitim Bakanı olarak göreve başladı. 2001’den itibaren de çok daha önemli bir bakanlığa, İçişleri Bakanlığı’na getirildi. Bu iki örneği çoğaltmak mümkün. Yalnız politikacılar değil, güzel sanatlar ve bilim alanında da birçok “TÖVBE, engelli” insan bu dünyada birçok şeye yön verdi.  Şafak Pavey “TÖVBE, engelli” Şafak Pavey Cenevre Üniversitesi’nde, London School of Economics’de eğitim gördü. 1996’da bir kişiye yardım etmek isterken geçirdiği tren kazasında sol kolunu ve bacağını kaybetti. Daha sonra Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Dünya Sekreteri özel kalemi olarak atandı. Reha Muhtar’dan dinleyin… Reha Muhtar bir yazısında Şafak Pavey’i anlatırken: “Reha Ağabey, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’yle aramızda sadece dört post kaldı” diyor. Yani 4 kez daha terfi alırsa Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin profesyonel yardımcılığına gelecek Şafak. Daha sonra sevgili Reha Muhtar, Şafak’ın başarılarını, anlatırken o yazısını “Ne mutlu senin bir zamanlar yanımda çalışmış olman Şafakcığım bilir misin? Ne kadar büyük bir gururla evin yolunu tuttum seni gördükten sonra tahmin edebilir misin?” diye bitirmiş. Yani basınımızda böyle insanlar da var, senin gibiler de.Bir başkası

Seninle aynı gazetede yazan bir başka yazarın, o zamanlar Radikal’de yazan eşi, yanda resmini gördüğün Gerald Metroz için 14 Nisan 2003 tarihli köşe yazısında şöyle yazmıştı: “Bizim evde tepsi olarak da benzetmek gibi olmasın ama, hani ‘Kendimi Engelletmem’ isimli bir kitap yazıp Türkiye’ye de gelen Gerald Metroz diye çok sempatik bir adam vardı ya, insanı dehşete düşüren, onun gibi bacakları gitmiş bir yatak tepsisi var.” Biz de o zaman kendisine gerekli cevabı bu sütunlarda vermiştik.

                                                                                                                                                                                           

İnanır mısınız?

O Radikal yazarının yatak tepsisi diye bahsettiği kişinin iki üniversite bitirmiş, yıllarca İsviçre tekerlekli sandalye basketbol takımının kaptanlığını yapmış, 1996 Atlanta Paralimpik Oyunları’nda tekerlekli sandalye tenisinde bronz madalya almış, bugün 7 yabancı dili rahatlıkla konuşan, dünyanın en başarılı buz hokey menajerlerinden biri olduğunu yazarsam senin gibiler herhalde inanmazlar.

Bir süre sonra

Bir süre önce, senin şu anda yazdığın gazetede yazan, eşinin bacağı kırılıp alçıya alındığında yazdığı acıklı yazıları hatırlamak bile istemiyorum. Eski bir söz “Damdan düşenin halini ancak damdan düşen anlar” der. Ama artık o sözler eskide kaldı. Hem bir taraftan “Yaradılanı severim yaradandan ötürü” diyeceksin hem de öte taraftan o yaradılanların başından geçtiği acı olayları küçümseyerek, karşı olduğun partiyi yaralamak için birinin engelini bu şekilde istismar edeceksin. Seni tanımam, yazdığın yazılara bazen şöyle bir bakarım, ayrıca tanışmak da istemem. İçimden hiç kimseye bugüne kadar kötü bir şey dilemedim. Bir gün senin başına o kadar ağır olmasa bile benzeri bir olay gelirse, o zaman senin hakkında bu yazdıklarımın çok hafif kalacağını daha iyi anlarsın. Hiç temenni etmem. Umarım, böyle acı deneyimlere gerek kalmadan da, insanları engellerinden dolayı aşağılamamayı öğrenirsin. Bu arada belki Sabah’ın okur temsilcisi sevgili Yavuz Baydar’ın o yazınla ilgili yazdıklarını birkaç kez okursan, belki ne halt ettiğini anlarsın!

Öküz bildiğin öküz

Bu yazıyı yazarken, bundan yıllarca ama yıllarca önce Fırt dergisinde yayınlanmış yandaki karikatür aklıma geldi. Yaklaşık 25 yıldır Türk spor camiasında ve Federal Almanya Cumhuriyeti’nde spor konusunda çeşitli fahri görevlerde bulundum. Özellikle engelliler sporunda karşılaştığım kişilerin bir bölümü bana hep yandaki karikatürü hatırlatmıştır. Hatta bazen öküze öküz demenin ona hakaret olduğunu bile düşünmüşümdür. Bu karikatürü de isteyen üzerine alınabilir.

sonu