| Posta

YAŞAMAK! HER ŞEYE RAĞMEN

Yavuz Kocaömer Posta

Bir süre önce, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi temsilcileri TESYEV Yönetim Kurulu’nun misafiri idiler. Konu da, önümüzdeki dönem kurulması düşünülen TESYEV Engelliler Orman Projesi. İşte, Serkan Erol’u o gün tanıdım. Kendisi spastik engelli bir genç ve İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği bölümü üçüncü sınıf öğrencisi.

Yönetim Kurulumuz’da söz alarak bir konuşma yaptı. Tüm arkadaşlarımız çok etkilendi. Aslında Serkan, hepimizin bildiği gerçekleri dile getirdi. Ama bunu, kendisi de engelli olan bir gencin ağzından çarpıcı ifadelerle dinlemek bizlere hem doğru yolda olduğumuzu gösterdi, hem de çalışmalarımıza kuvvet verdi. Kısaca, Serkan toplumun engelli insanlara bakış açısını içine sindiremiyor, özellikle engelli çocuk sahibi olan ana-babaların davranışlarına bir anlam veremiyordu. Bir televizyon programında, engelli çocuğunu göstererek, “Bu çocuğu dünyaya getirdiğim için utanıyorum” diyen annenin sözleri onu çok yaralamıştı ve de şaşırtmıştı.

Daha sonraki günlerde Serkan’la bir araya geldik. Kendisine sorular sorduk, cevapları da aşağıda derledik. Bu sözlerden engelli insanlarımızın çıkaracağı büyük dersler vardır.

Sivaslıyım

“1980 yılunda dünyaya gelmişim. Ailem Sivaslı. Ama ben Sivas’i hiç görmedim. Doğum sırasındaki bir yanlış müdahaleden sonra büyüdükçe bu engelle tanıştım. İsteyince her şey oluyor. İlkokulda, benim diğer arkadaslarımdan bir farkım olduğunu gördüm. Bu farkı saptadığınız zaman kendinizi yalnız hissediyorsunuz. Bunu ancak çok çalışarak kapatacağımı düşündüm ve örnek oldum. İlkokul 4’üncü sınıfta iken taşınmamız dolayısıyla okulumuz değişti. Yeni öğretmenim bana biraz da şüphe ile baktı. Gözlerinde sanki “Nereden çıktı bu çocuk da karşıma gibi” bir ifade vardı. İlk derste performansımı görünce bakış açısı değişti ve kendisi ile çok iyi anlaştık. Semiha Şakir Lisesi’ni birinci olarak bitirdim. Çeşitli takdirnameler aldım. Beni örnek alan bir çok arkadaşım da başarılı oldu. Bu, beni mutlu ediyor. “ (İşte karma okulların kurulması konusundaki TESYEV ’n ısrarlarının ana gerekçesi budur.)

Yaşam bir sanattır

“Yaşamın bir sanat olduğuna inanıyorum. Hayatın onca zorluklarına, güçlüklerine karşı insanoğlunun verdiği mücadele gerçekten öyle küçümsenecek bir sey değildir. Şayet engelli bir insan olarak böyle bir mücadelenin içinde iseniz, vereceğiniz savaş diğerlerine göre daha zorlu olacaktır. Benim de bir yaşam savaşım vardı ve önümde iki seçenek duruyordu. Ya bu savaşı kazanıp hayata boyun eğmeyecektim ya da kaybedip hayatın yokuşlarında yuvarlanıp gidecektim. Aslında, ister engelli olsun, ister olmasın herkesin omzunda bir yük vardı. Önemli olan hangi insanin ne kadar sorunu oldugu değil, o insanın sorunlarına karşılık basarılı olabilmesi idi. Hep yeryüzünde var olan şeylerin yaradılışında bir neden düşündüm. Örneğin bir karıncadan tutun da bir deveye kadar her şeyin bir işlevi vardı. Mutlaka benim de böyle olmamın bir nedeni vardı. Benim engelim sadece ellerimde kasılmalar ve konuşmamdaki hafif derecede zorlanmalardır. Küçükken dışarıda yürürken insanların bana bakmaları ne yalan söyleyeyim pek hoşuma gitmiyordu. Ama şimdi mantıklı düşününce onlara hak veriyorum. Aslında yakışıklıyım ama bununla birlikte insanlardan farklı bir yanımın bulunması insanların dikkatini çekiyordu süphesiz. Çünkü diğer benim gibi engelli bir çok insanın tersine, ben toplumun içinde idim.”

Analar – Babalar

“Bir çoğunuz televizyonlarda seyretmişsinizdir, ailelerin engelli çocuklarını nasıl zincire vurduklarını veya kaderine terk ettiklerini. Düşünün, bunu yapan o, bu veya şu değil, kendi öz ve öz annesi ve babası idi. Bu, toplumun engelli insanlar hakkında ne kadar bilinçsiz olduğunun en acı veren ispatıdır. Tabii ki böyle bir ortamda benim onların içinde olmam gariplerine gidiyordu sanırım. Bu yüzden başarılı olmam daha özel anlam taşıyordu. En azından basarılı olarak toplumdaki bu önyargıyı değiştirmem gerekli idi. İşte bu duygularla üniversite sınavlarından sonra Orman Fakültesi’ni kazandığımda çok sevindim. Orada da özel durumum dolayısıyla bazı zorluklar yaşadım. Ama şu anda, yaz sömestrlerinde de dersler alarak öğrenimime başarılı bir şekilde devam ediyorum.”

Serkan org ve piyano çalıyor. Ve Orman Fakültesi’nin marşını bestelemiş. En büyük ideallerinden biri lisans üstü çalışma yapmak. Evlilik konusunda çok temkinli. “İnsan evlenmiş olmak için evlenmemeli” diyor. “Eşini titizlikle seçmeli, ileride çikması muhtemel sorunları en aza indirecek bir hayat arkadaşı bulma konusunda çaba göstermelidir. Medya engelli insanları aciz, yardıma muhtaç insanlar olarak gösteriyor. Bu yüzden insanlarımız engelli insanlara acıyarak bakıyor. Bu değismeli. Biz acınmak istemiyoruz. Bir çok başarılı engelli var. Niçin bunlar ortaya çıkarılmıyor? Bundan sonra benim çabalarım bu yönde olacak” diye ilave ediyor.

Ve engelli kuruluşların çok dağınık olduğunu, bunların önemli bir bölümünün kendi kişisel çıkarları için çalışanlar tarafından yönetildiğini gördükçe üzüldüğünü söylüyor. Ülkemizde bir çok konuda olduğu gibi bu konuda da bir enflasyon olduğunu, bir çok derneğin çeşitli yardım talepleriyle insanları biktirdiğini ve böylece engellilere yazık olduğunu dile getiriyor.

Serkan’ın ayrılırken söylediği son söz ise, bizim de sloganımız. Ama küçük bir ilavesi ile; “HERKES BİR ENGELLI ADAYIDIR AMA KİMSE BUNUN FARKINDA DEĞİL” diyor.