DEVLET VE SPOR
30 Temmuz 2003 e İstanbul Lütfi Kırdar Spor Salonu`nda “yılan hikayesine” dönen Spor Yüksek Konseyi Yasası görüşmelerinde şöyle demiştim: “Türk sporuna en büyük kötülüğü bugüne kadarki spordan sorumlu devlet bakanları ve “Emret Genel Müdürüm , öleyim Genel Müdürüm ” diyen Gençlik ve Spor Genel Müdürleri yapmıştır. 1980 sonrası bakanların çoğunun uzaktan yakından sporla ilişkisi olmamıştır. Olsa olsa bir takım küçük semt kulüplerinde başkanlık veya yöneticilik yapmışlardır. İçlerinde İngilizce öğretmenlerinden, hukukçulara, eczacılara , inşaat mühendislerine kadar birçok mesleğe rastlamak mümkündür. Her dönemdeki başbakan tarafından sadece siyasi düşüncelerle tayin edilen bu spor bakanlarının Türk sporuna gerektiği şekilde hizmet etmesi de zaten düşünülemezdi. Nitekim kendi siyasi görüşlerine uygun “işe göre adam değil , adama göre iş” prensibinden hareketle atamaları yapılan Genel Müdürler , Genel Müdür Yardımcıları ve onların atadıkları İl Müdürleri Türk sporunun bugünkü durma gelmesinde en önemli rolü oynamışlardır.
Bundan 15- 20 sene evvel en başarılı İl Müdürünün, o ildeki stadyumlardaki protokol tribünlerini en iyi şekilde organize eden , gelen siyasilere her türlü ilgiyi gösteren spor müdürleri olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Bugün de durum çok farklı değildir. İşte o boşa geçen seneler sonunda GSGM teşkilatında sporcu yetiştirilmesine ve gençliğe önem verilmediğinden Türk sporundaki gelişme istenen hıza ulaşamamıştır. Kısır çekişmeler , her dönemdeki milletvekillerinin , Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüe bağlı bulundukları partilerin bakanları dolayısıyla, yaptıkları baskılar sonucu gerçekleştirilen atamalar sporumuzun gelişmesine engel olmuştur. Türkiye`de devlet sporu yönetmeye devam ettiği sürece, bu sistemsizlik de aynen devam edecektir. Bunun çözümü, devletin spordan elini çekmesindedir. Bu da sporu yerel yönetimlere devretmekle çözülecek bir konu değildir. Aynı siyasi etkiler bu kez yerel yönetimler çapında aynı olumsuzluklarla devam edecektir.