Engelli Bebek-Kürtaj Tartışması
Engelli Bebek-Kürtaj Tartışması Posta
Yavuz Kocaömer Posta
Yeni hazırlanan engelliler yasasının 4. maddesinin G bendi “Yaşam hakkının kutsallığı ve dokunulmazlığı temelinde özürlü doğma ihtimali gerekçesiyle kürtaja cevaz verilemez” şeklinde hazırlanmış. Geçtiğimiz hafta basınımızda konuyla ilgili değişik görüşler ortaya atıldı. Genelde ise, yasanın bu şekilde çıkmasının sakıncaları üzerinde duruldu.
Yurtdışından örneklerAlmanya’daki tartışmalar da, bir yandan engelli birinin engelsiz bir insanla eşit sayılmayışına yol açacağı için böyle bir kürtaja karşı çıkılması, öte yandan da bir insanın henüz ana rahmindeyken yaşam hakkının elinden alınması şeklinde. Buna rağmen eğer doktor tavsiyesi ve anne adayının isteği üzerine hamilelik sona erdirilecekse, iki metot var. Bir tanesi damar yoluyla verilen kalsiyum klorid ile ceninin hayatına son verilmesi, diğeri ise göbek bağı üzerinden cenine sağlanan kan dolaşımının durdurularak son verilmesi. Bir de doktorun yanlış teşhisi sonucu çocuğun engelli doğacağının önceden belirlenememesi dolayısıyla anne ve babanın dava açma hakkı söz konusu. Alman Anayasa Mahkemesi 1993 yılında bu gibi bir durumda, ailenin doğan engelli çocuğun masraflarını doktordan talep etmesi ile ilgili davayı, engelli çocuğun bir zarar kaynağı görülemeyeceği gerekçesiyle reddetmişti.
Fransa’da durum Fransa’da benzeri davalarda, yani teşhis hatası sonucu engelli dünyaya gelen çocuğun anne – babası mahkeme kararıyla gerekli tazminatları alabiliyor. Hatta geçen yıl Fransa’da Nicolas adlı bir çocuk da doktoru mahkemeye vererek anne ve babasının yanı sıra kendisi de tazminat aldı. Amerikan yasalarına göre, engelli olarak dünyaya gelen insanlar, ana karnında iken sakatlıklarının saptanamaması dolayısıyla mahkemelere başvurup tazminat alabiliyorlar.
Türkiye koşulları Burada üzerinde durulması gereken nokta, Türkiye koşullarında ana rahmindeyken engelli doğacağı saptanmış bir çocuğun dünyaya getirilip getirilmemesiyle ilgili. Bir insanın yaşam hakkının elinden alınması ilk bakışta ters geliyor. Ancak ülkemizde engelli insanların çektikleri, devletin engellilere bakış açısı ve toplumdaki duyarlılık göz önüne alındığında, böyle bir yasanın Türkiye’de yürürlüğe girmesine pek çok insanın gönlü razı olmuyor. Kanaatimizce böyle bir kürtaja cevaz verilemez şeklinde yasa çıkarmak yerine, önce toplumdaki engellilerin ihtiyaçlarının sağlanması , batı ülkeleri seviyesine çıkarılması ve ondan sonra bu tip tartışmalara girilmesi gerekir.
Doktor karar vermeliKadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Güldal Akşit ise olaya bir başka boyut getirmiş. “Anne karnındaki bebeğin gerçekten engelli olduğu tespit edilmişse bunun kürtajla alınmasına bilim adamlarının, doktorların karar vermesi gerekir” diyor sayın bakan. Hürriyet Gazetesi’ndeki haberden aldığımız bu cümlede herhalde ya sayın bakan sürç-i lisan etmiş bu sözler bakanın tam olarak söylediği şekilde yayınlanmamış. Çünkü böyle bir durumda bebeğin kürtajla alınıp alınmamasına tıp adamları karar veremez. Tıp adamları sadece yol gösterici olur, tavsiyelerini söyler. Ama kararı çocuğu dünyaya getirecek anne ve o sorumluluğu birlikte taşıyacak baba vermelidir. Nitekim eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz bu konuda bizce en doğru çözümü önermiştir: Tıp, bebeğin yüzde yüz sakat doğacağını belirlemişse, anne – babanın rızasıyla kürtaj düşünülebilir.
Yasaların hazırlanması Bu tip yasalar hazırlanırken katılımcı demokrasinin gerektirdiği gibi bu konularda çalışan sivil toplum örgütleri, tıbbi kuruluşlar, engellilerle ilgili çalışmalar yapan dernekler, tasarıların hazırlanmasında söz sahibi olmalı. Böylece kimin ortaya attığı belli olmayan çağdışı yasa taslağı maddeleriyle gereksiz tartışmalar çıkmaz.DÜZELTME MUŞ’ mu ? HUŞ ‘ mu ? Geçen haftaki yazımızdan sonra bir kısım okurlarımızdan “Burası Muş’tur” türküsünün aslında “Burası Huş’tur” olduğunu, yanlış yazdığımızı belirten mailler ve telefonlar aldık. Aslında Muş’un yollarının yokuş olmadığını biz de biliyoruz. Ama Muş’un coğrafi konumu itibariyle, bugüne kadar çevre illeri ile birlikte hep üvey evlat muamelesi görmesi dolayısıyla mecazi anlamda yollarının yokuş olduğunu kastetmiştik. Bizi arayan okurlarımıza duyarlılıklarından dolayı teşekkür ederiz. Ancak bu türkünün orijinalinin HUŞ mu MUŞ mu olduğu hala tartışma konusu. Yani bazı okurlarımızın belirttiği gibi HUŞ’tan geldiğini de iddia etmek bir tartışmadan öteye gidemiyor. Nitekim yaptığımız araştırmalara göre, aslında her şeyin, Rahmetli Barış Manço’nun yıllar önce Yemen’e yaptığı bir gezi esnasında gittiği HUŞ Kalesi için söylediği ve sadece basit bir mantık yürütmeden ibaret olan “Burası Huş, yolu da yokuş, belki bizim de türküdeki HUŞ burası olabilir” sözlerinden kaynaklandığı iddia ediliyor. Nitekim Barış Manço “Ben Bilirim” albümünde bu türküyü “Burası Muş’tur” şeklinde okumuştur ve Muş olarak okuyan tek sanatçımız da değildir. Konuyu fazla uzatmanın anlamı yok. Ancak bize bu konuda mail gönderen ve telefon eden okurlarımıza da bir çift sözümüz var: HUŞ mu, MUŞ mu tartışması bizim konumuz değil. Lütfen yazılarımızın içeriği ile ilgilenin. Bu ülkede 7,5 milyon engelli insanımızın yaşadığını unutmayın. Çevrenizdeki bir engelli insana vereceğiniz desteğin hazzını yaşayın.