ÖNCE İNSAN DİYE BAKMIYORUZ

O, 1984 yılında Anadolu’nun bir köyünde dünyaya gözlerini açıyor. Geçirdiği ateşli hastalıktan sonra bir dizi ameliyat geçiriyor, sorunlar yaşamaya başlıyor. Ve konulan teşhis: Kas gerginliği, omurda sinir sıkışması. Daha sonra Türkiye Engelliler Spor Yardım ve Eğitim Vakfı’nın da (TESYEV) destekleriyle Ziraat Fakültesi’ni bitirerek mühendis oluyor. Vefalı mı vefalı. Bizleri hiç unutmaz. Son gönderdiği yazıda “Şimdi hem ayaklarımın üzerinde durabiliyorum, hem de yaşamımı tek başıma sürdürebiliyorum. Yılmadım, yılmayacağım, hayat devam ediyor, dünya dönüyor. Ben de devam ediyorum hayatın renklerini tatmaya” diyor. Ve işte o kardeşimizin sizler için kaleme aldığı yazıyı aşağıda hep birlikte okuyalım.

 ‘Ne bekliyorlar?’

“İnsanlar ne bekliyorlar, ne düşünüyorlar az çok kestirebiliyor insan da, kendimden vazgeçmemi nasıl beklerler? ‘Benden değilsin’, ‘Ben gibi değilsin’ hâlâ manasını bilmediğim bir kavram. Kabullenmekte zorlanıyoruz farklı olanı. Kimse kendi kaderini, doğumuyla beraber gelenleri seçme özgürlüğüne sahip değil. Şikayetim olduğundan değil; sadece kabul olmak nasıl bir şey ki diye yargılamaya geçtim sanırım. Karşınızdaki bir çizgi çizmiştir sizin için. O şekle uymadıkça, kareye sığmadıkça kabul olmazsınız. Ya da ebeveynlerinizin minyatürü yerine koyarlar sizi. ‘Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al’ ya da çocuk şuna, buna çeker… Girdiğiniz bir toplumun içinde sırıtıyorsunuzdur artık. Onlar gibi olmak zorundaymışsınız gibi hissettirirler. Kıyafetiniz, makyajınız, süsünüz püsünüz tabir-i caizse batar insancıklara. Bugüne kadar sizin gibisine mi rast gelmediler, yoksa kelime hazneleri mi dar?

 ‘Bakışınız değişir?’

Sizin de onlara bakışınız değişir. Ne çok unutulmuş, göz ardı edilmiş hayat var. İnsanlığa bir yararı dokunmadan gelip geçen hayatlar. Anne baba olmak mukaddesliktir ama beklentileri üst seviyelerdedir. Kendisine benzemeyince ‘Nerede hata yaptık?’ diye düşünenler var ya içim gidiyor. Aynı olacaksak benim farkım nerede? Avaz avaz susuyoruz. Nice kendi isteklerini, hayallerini içine gömen ve kendine biçilen rolü oynamaya çalışanlar var. Sordunuz mu hiç onlara, bir hakkın olsaydı beni şunun (çocuğun, karın-kocan, ailen, akraban vs…) olarak kabul eder miydin diye? Zamanında yaşı gelmiş diye kocaya verilen, okutulmayan, bu durumu kabullenip yaşam tarzı olarak sürdüren, bir gün yeryüzünden hayata neden gelip neden gittiklerini bile anlayamadan silinecek insancıklar. Nice çocuklar var, aile saltanatını sürdürmeye çalıştırılan, kendi doğrularını dayatarak başka dünyalar yokmuş gibi yaşatılan, meslek seçiminde bile rahat bırakılamayan, yanlış yaptığında kendi üstüne alınamayan nice çocuklar.

 ‘Acırlar’

Toplumun bakışını sevemeyeceğim. Engelli, yaşlı vs. iseniz acırlar. Kabul olmazsınız. Acıma duygularını pekiştirirsiniz. Acınacak durumda olsam bir düşünün bakalım sizinle aynı ortama gelebilir miydim? Şefkat, sevgi, saygı görmek yerine acıma duygusuyla karşılaşır mıydık? ‘Allah acısın hepinize demek geçiyor’ içimden ama yine susuyoruz. Senin yok mu yardıma ihtiyacın? Herkesin buna ihtiyacı var. Acımak başka bir şey. Karşındakini yok saymaya kadar gider. Bu bir eylem o yüzden tabirimiz kabul olmak. Siyasi görüşün, kılığın kıyafetin, inancın uymuyorsa, kendi doğrunu kendi yanlışını aşılayamıyorsan, her şeyi senin gibi yapamıyorsa, şekli sana benzemiyorsa, senin gibi oturup kalkmıyorsa, senin gibi yiyip içmiyorsa, senin gördüklerini görmüyorsa, senin gibi algılamıyorsa vs. liste böyle uzuyorsa (!) kabul olmuyorsun.

 ‘Önce insan’

Anlamadığımız, anlatamadığımız biz en başta herkesi birey olarak kabullenemiyoruz. Önce insan diyerek bakamıyoruz. Yaftalar, sıfatlar takarak bakıyoruz. Ne olursanız olun, sizin de istekleriniz, hayalleriniz, yapmak istemedikleriniz var. Önce insan olarak, önce ismimle, önce kabiliyetlerimle kabul olayım demek var ama susuyorum. Kabul olsam bile konuşmaya kalmadı derman. Enerjimi emdiniz kendinize benzetmeye çalışarak. Kimseye benzeyemem ben, beni ben yapan şeyler size göre olmasa da bu benim. Doğruyu yanlışı sizin kadar bilemeyebilirim, sizin kadar düşünemeyebilirim. Fakat bunun için kullanabileceğim bir aklım, bunu hissederek bulabileceğim bir kalbim var benim. Kabul olmak istemiyorum ben, beni ben yapanları aldıktan sonra elimden.

 ‘ Herkesin kusuru var’

Biz yaratılanı Yaradan’dan ötürü sevmedik mi? O zaman önce insan. Bütün renklerin karışımı beyazdır, ayrıştırmaya ayırmaya başlandığı vakit herkes kendi rengini takınır ve farklılıklar büyür. Hiçbir renk diğeri tarafından kabul olmaz. İnsan olarak bakmadıktan, illa bir sıfat aradıktan sonra herkesin siz de bulabileceği bir kusur mutlaka vardır. Hatasız, kusursuz, eksiksiz bir kul var mı bu dünyada. İşin özü kabul olmak sadece.”

BETOFONİ

Güzel Söz

Bir kimsede düşünce varsa, o kimse her şeyden ibret alır.

Mevlana

Duyuru

Bu köşe ile ilgili yorumlarınızı www.tesyev.org sitesinden ‘Yazarlarımız’ bölümüne tıklayarak yapabilirsiniz.