| Posta

ÖZEL IŞIK LİSESİ

Yavuz Kocaömer Posta

Geçtiğimiz haftalarda aldığımız davet üzerine, Özel Işık Lisesi nde Gençleri Bilinçlendirme Kampanyamız çerçevesinde, 10 uncu sınıf öğrencileriyle buluştuk. Gerek Okul Müdürü Muzaffer Öktem, gerekse Edebiyat Öğretmeni Filiz Poyraz Açıkel tarafından gösterilen ilgi ve oturuma katılan gençlerin konuya yaklaşımları bizleri çok duygulandırdı.

1885 te kurulan Fevziye Mektepleri Vakfı Işık Okulları nın, engelliler konusundaki ciddiyeti ve ilgisi, diğer pek çok okula örnek olacak cinstendi. 1934 te Ulu Önder Atatürk ün onayıyla, yani 49 uncu kuruluş yıldönümünde Işık Lisesi adını alan öğretim kurumu, bugün anaokulundan üniversiteye kadar olan seviyesiyle ulusal öğretime büyük katkıda bulunmaktadır.

Daha önce gittiğimiz bazı okullardaki öğretim ağırlıklı davranışın, Özel Işık Lisesi nde eğitime yönlendirildiğini görmek bizleri daha da mutlu etti. Gösterilen duyarlılık ve kolektif çalışmadan dolayı, Özel Işık Lisesi Müdürü Sayın Muzaffer Öktem e, Edebiyat Öğretmeni Sayın Filiz Poyraz Açıkel e ve o gün oturuma katılan tüm gençlerimize huzurlarınızda teşekkür ediyoruz.

Görme engelli Kerim ve Selim Altınok kardeşler ile bedensel engelli Hüseyin Aksu nun açıklamalarını büyük bir dikkatle dinleyen ve sonra da sorular yönelten gençlerimizin, toplantıdan sonraki izlenimlerini (yerimizin azlığı dolayısıyla) biraz kısaltarak sizlerin bilgisine sunuyoruz.

10 Fen B sınıfından Mert Eser Özdenoğlu nun yazdıklarını ise, tek kelimesine dokunmadan aynen yaylınlıyoruz.

Sevmek nedir biliyor muyuz?

Dün özel bir gündü. Dün özel olan tek şey okulumuzda gerçekleşen panel değildi. Dün, benim bazı düşüncelerimin reforma uğradığı gündü. Panelin konusu Engellilerle İletişim di. Paneli seyretmeden önceki düşüncelerimden bahsedeyim. Panelin engellilerle ilgili olduğunu duydum ve içimi bir burukluk kapladı. Ne zaman bir engelli insan (panelden önce ben de onlara özürlü derdim) görsem çok üzülür, ağlamaklı olurdum. Şimdi karşımda engelli insanlar görmek tüm günümü berbat edecekti.; fakat olaylar düşündüğümden daha farklı gelişti.

Panel duyarlı bir konuşma ile başladı. Konuşmacı, 22 sene engelli bir ağabey ile yaşamıştı. Kendisi o kadar doğru şeyler söyledi ki, yer yer titrediğim oldu. Kendime lanetler ettim. Aynı konuşmacının söylediği gibi, biz o insanlara nasıl özürlü diyebilirdik. Onlar kime karşı özürlü idi? Yoksa biz mi onlara bazı özürler borçluyduk? Toplumumuzda engellilere karşı duyulan düşünceler, önyargılar… Bir kez daha cahilliğin, bilgisizliğin faturası, hiçbir suçu olmadığı halde bu şanssız insanlara kesiliyordu.

Konuklar arasında bir yürüme bir de görme engelli insan vardı. Görme engelli, mesleği avukatlık olan Kerim beni çok etkiledi. Ben en çok Kerim Ağabey üzerinde durmak istiyorum. Hepimiz gördük; kendisi ne kadar doğaldı. Sanki hiçbir engeli yoktu, kesinlikle gocunmuyordu, engelini kabulleneli belli ki çok uzun zaman geçmişti. Ne kadar sevecen ve mutluydu. Espriler yaptı, herkesin gönlünü fethetti. Fakat asıl takdir edilmesi gereken yönü kariyeriydi. Herkesi idealleri vardır. Biri büyük bir satranç oyuncusu olmak ister, bir başkası üniversitede istediği bölümü kazanmak ve en iyi şekilde bitirmek, bir başkası konservatuar okumak, başarılı bir müzisyen olmak ister ki buna ben de dahilim ve bu idealler için çalışır, çabalar. Belki başarır, belki başaramaz. Bir de Kerim Ağabey e bakalım.

Kendisi Hukuk Fakültesi ni bitirmiş, mastır yapmış, sahip olmak istediği mesleği başarı ile elde etmiş, istediği kariyere ulaşmış. Bununla da kalmamış, satranca gönül vermiş. Dünyanın en zor oyunlarından olan satrançta milli takımımıza girmiş, Türkiye 1 incisi, dünya 15 incisi olmuş. Dünya 15 incisi, dünya… Dünyada en çok üstün zekalı, yıllarını satranca vermiş dehalar var ve bunların arasından 15 inci olmak ne demek bunu biliyor musunuz? Kendisi bununla da yetinmemiş; 5-6 enstrüman çalıyor, kardeşiyle konservatuara girmiş, başarı ile bitirmiş. Tüm bunlar bir insan hayatına sığamayacak şeyler. Bu ideallerin her birini ayrı insanlar gerçekleştirebilir ama, tüm bunları bir tek insanın gerçekleştirebilmesi… Ve tüm bunlara Kerim Ağabey in engelli olmasını ekleyin. İşte o zaman kendinizi o kadar küçük hissedeceksiniz ki… Ben böyle hissettim. Koca dünyanın üzerinde dolaşan küçük bir karınca gibi…

Tüm panel boyunca gözyaşlarıma hakim olamadım. Neden? Önce acıdım, Kerim Ağabey konuştukça gözyaşlarımın nedeni değişti, o başarılarını anlattıkça, ben gurur duyuyordum, sevinç gözyaşlarıydı artık onlar.

Konferansın sonunda ise, yeniden üzüntü gözyaşlarına döndü, bu sefer kendi halime ağlıyordum. O kadar azimsiz, başarısız ve beceriksizmişim ki… Konferans bittikten sonra tek gayem Kerim Ağabey in elini sıkmaktı. Hatta sıkıca sarılmak istedim ona. Bu imkansız tabii… Konferans çıkışı onu buldum ve biraz konuşma fırsatı elde ettim. Satranç, gitar ve okul hakkında konuştuk. Ben tüm bunları, en iyi şekilde yapmaya çalışan bir öğrenci. O ise hepsini başarmış ilahi bir varlıktı, hocaydı, örnekti ama kör değildi. Onunla konuşurken en ufak bir üzüntü, acıma hissine kapılmadım. Kendisi de bunu istiyordu zaten. Onunla satranç oynamak istediğimi söyledim. Aslında işin gerçeği bu değildi. Yenileceğim kesindi çünkü, ben sadece onu yeniden görmek istiyordum. Konuşmamız sonrasında amacıma da ulaştım, hem de ben değil, o önerdi bunu. Mutluydum, eve çok mutlu gittim ama o gün hissettiklerimi inanın hayatım boyunca unutmayacağım.

Panelden sonra, engelli insanlara acıyarak ayıp ettiğimi anladım. Panel bana çok büyük bir hayat dersi verdi. Tekrar kafamda hep aynı soru gitti-geldi. Asıl engelli olan kimdi?

Mert Eser Özdenoğlu / 10 Fen B