| Posta

Temcit Pilavı

Temcit Pilavı Posta

Yavuz Kocaömer Posta

“Temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp koymak” sözünü çoğumuz biliriz. Bilmeyenler için açıklayalım: ‘Temcit’ Arapça bir kelimedir ve sabah ezanından sonra minarelerde okunan duadır. Zamanında imamın birine her sahurda aynı pilav ısıtılıp verilmiş ve bundan sonra da yukarıdaki söz ortaya çıkmıştır; “Temcit pilavı gibi…”

Güngör Mengi

Bir süre önce Sabah Gazetesi Başyazarı Güngör Mengi, siyasi partiler ve seçim yasaları ile ilgili konularda görüşlerini yazarken, aynı konuyu birkaç defa işlediği için “Temcit pilavı diyeceksiniz belki ama” diye yazmıştı. Yani bir nevi okurlarından aynı konuyu birkaç defa üst üste yazdığı için özür diler gibiydi.

Doğrusu da bu

Basınımızda özellikle köşe yazarlarımız çoğu kez konuları bir kere yazıp geçerler. Çünkü ülkemizde bir çok konuda olduğu gibi bu konuda da takip bilinci henüz yerleşmemiştir. Hıncal Uluç ve Fatih Altaylı’yı hariç tutarsak, şu anda aynı konuyu birden fazla yazan yazar aklıma gelmiyor. Önemli bir haber gazetelerde çıkar ama bir süre sonra unutulur gider

Anlatana kadar

Özellikle siyasiler ve devlet kurumlarında çalışan ve haklarında eleştiride bulunulan kişiler, eğer yazıda hakaret içerdiğini düşündükleri bir husus varsa yazarı hemen mahkemeye verirler. Ama yazılanlar doğruysa, duymazlıktan gelip konunun küllenmesini beklerler. Yazarlar da bir süre sonra bu konuların unutulup gidilmesine yardımcı olurlar.

Amaç ne?

Köşe yazarlarının amacı, yazdıkları toplumun büyük bölümü tarafından kabul edilen, kurallara uymayan veya yanlışlıklarla dolu bir yazıysa sonuna kadar gidip bıktırana kadar yazmaktır. Bunun adı da hiçbir zaman “Temcit pilavı” olamaz.

Sırası gelmişken

Biz de bu sütunlarda bazı konuları defalarca yazıyoruz. Yazmaya da devam edeceğiz. Ta ki birileri ortaya çıkıp da, “Sen yanlış yazıyorsun, bu doğru değildir” diye yazılı açıklama gönderene kadar. Eğer yazdıklarımız yanlışsa özür dileriz. Ama bu güne kadar böyle bir şey hiç olmadı.

Fikret Ünlü

Bir süre önce Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Fikret Ünlü’nün 27 Nisan 2001 tarihinde Karabük’teki gençlik merkezinin yapılması için yetkililere “Başlayın, 200 milyar lira gönderiyorum” dediğini ve arada 1.5 yıla yakın süre geçmesine rağmen bu sözünü yerine getirmediğini yazmıştık. Şimdi bu konuda Bakan Ünlü’den bir açıklama beklemek hepimizin hakkı. Ya “Ben böyle bir söz vermedim” (Bizim şahitlerimiz var) ya da “Evet söz verdim, şu tarihte de bu parayı göndereceğim” demeli.

Daha önce iki kere yazdık, bu üçüncüsü. Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı, halkımızın anladığı anlamda temel eğitim konusunda çalışan bir vakıf değildir. Eğitime destek çalışmaları vardır, okul dışı eğitim çalışmaları vardır. Şu günlerde yurdun çeşitli yerlerinde spor, bilgisayar kursları, oyunlar gibi etkinlikler düzenleyerek, çocuklarımızın okul dışı eğitimine katkıda bulunmaktadır. Bu bakımdan da bu vakfın isminin örneğin; Okul Dışı Eğitim Vakfı veya Eğitim Destek Vakfı olarak değiştirilmesi gerekli midir?

Diğer sorumuz ise, Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nın bu güne kadar engelli öğrencilerimiz için ne yaptığı, hangi seminerleri, kursları, hangi okul dışı eğitim konularında destek olduğu idi?

Aylardır bu sorulara cevap alamadık. Biz yazdıkça, vakfın halkla ilişkilerinden bir bayan arayıp görüşmek istediğini söylüyor, biz de kendisine “Cevabınızı yazılı olarak verin” diye haber gönderiyoruz. Bakalım yanıt ne zaman gelecek?

Türk Hava Yolları

8 Temmuz tarihinde üçüncü kez yazdığımız, “İstanbul-Ankara hattında niye business-class yok?” yazısında Başkan Cem Kozlu’ya bilmeden haksızlık ettiğimizi anladık. Zira daha sonra, Halkla İlişkiler Başkanı Faik Akın arayarak konuyu 13 Mayıs’ta ikinci kez yazdıktan sonra karara bağladıklarını, bize iletmekte bir aksama olduğunu belirterek, başkanlarına yaptığımız son eleştirinin doğru olmadığını söyledi. Biz de, “Keşke haberimiz olsaydı, düzeltirdik” deyip, gösterdiği duyarlılıktan ötürü Başkan Kozlu’ya teşekkürlerimizi iletmesini istedik. Daha önce de belirttiğimiz gibi 15 Eylül’den itibaren İstanbul – Ankara hattında business-class uygulaması başlıyor.

Eğer siyasilerimiz de ön koltukta oturma alışkanlıklarından vazgeçerlerse devletimiz para kazanacak. Onun da takipçisi olacağız.