YAŞAYAN BİLİR
Bir süre önce, Reha Muhtar‘ın , Kanaltürk‘teki programı ‘’Son Kale‘‘ye, diğer 2 yorumcu ile aralarında çıkan tartışma nedeniyle son verdiğini, hatırlarsınız. Bu arada, son dört programı, sırf 40 senelik arkadaşı Kanaltürk Genel Yayın Yönetmeni Fatih Karaca’nın hatırı için yapmaya devam edeceğini ve gelirini de Türkiye Engelliler Spor Yardım ve Eğitim Vakfı‘na (TESYEV) bağışlayacağını belirtmişti. Ama program 2 hafta devam edebildi ve Reha Muhtar söz verdiği gibi buradan aldığı parayı TESYEV’ e bağışladı.
‘’Ağlamamak için kendimi zor tuttum‘’
Haziran ayı başında Reha Muhtar ile bir restoranda öğle yemeğinde buluştuk. Amacımız; verdiği paranın nereye gittiğini görmesi ve verdiği bu destekten keyif almasını sağlamaktı. Ortez ve protezlerin takıldığı 4 gencin fotoğraflarını, belgelerini, faturalarını gösterirken içimden ‘’Tamam şimdi ağlayacak‘’ diye geçti. Nitekim 8 Haziran tarihinde Vatan Gazetesi’ndeki köşesinde şöyle yazdı: ‘’O resimleri gördükçe , onlara takılan ortez ve protezleri fark ettikçe, boğazım düğümlendi, gözümden yaşlar sicim gibi akmak istedi. Kalabalık bir restoranın en civcivli öğle saatleriydi, ağlamamak için yutkundum, yutkundum, gözümdeki yaşları düğüm yapıp yuttum.‘’ Verdiği destek için sevgili Reha Muhtar’a engelliler adına bir kez daha şükranlarımızı sunuyoruz.
Fatih Karaca
O öğle yemeğinde, Kanaltürk Genel Yayın Yönetmeni Fatih Karaca da vardı. Kendisi ile ilk kez karşılaşmamıza rağmen, babalarımızın aynı dönemde Ankara’da görev yapmalarından dolayı aramızda bir yakınlık doğdu. Ben yapılanları anlattıktan sonra ‘’Yazılarınızı okuyorum ve hep düşünmüştüm. Bu insan niçin engellilere bu kadar destek oluyor? Nedir buradaki amaç? diye de düşünmekten kendimi alamadım. Şimdi anlıyorum.‘’ dedi. Sevgili Fatih Karaca son derece samimiyetle, belki de çok okurumuzun hislerine tercüman oldu.
Kötü niyetliler
Bir de her toplumda olduğu gibi, bizde de çekememezlik, gıpta ile bakmak yerine kıskanma, yapılan iyi şeyleri örnek alma duygularından yoksun insanların olduğunu hepimiz biliyoruz. Onlar da devre devre ‘’Çamur at izi kalsın ‘’ prensibini uyguladılar. Ama vız geldiler, tırıs gittiler. Tekrar etmekte utanarak fayda görmekteyim. 11 yıldır POSTA Gazetesi’nde , 10 yıldır Milliyet Gazetesi’nde yazdığım yazılar için ne bir kuruş para alırım, ne de bazı kendini bilmez, bir kanaldan öbür kanala kovularak giden bazı futbol yorumcuları gibi engellilerin sırtından malı götürmeye çalışırım. Bilinmesi gereken, Türkiye Engelliler Spor Yardım ve Eğitim Vakfı‘nın (TESYEV ) en büyük kişisel sponsoru benim. Bu bir yaşam biçimidir, kefenin cebi olmadığı sözünün hayatta uygulanmasının bir örneğidir. İnsan hayatının çok kısa olduğunun, bu süre içinde insanlara kim olursa olsunlar, hizmet etmenin keyfini yaşamaktır. Ne derseniz deyin bizi, yüzbinlerce engelli ve ailesinin dualarının koruduğunu biliyoruz. Arada çıkan çatlak sesler hiç umurumuzda değil. Zaten onlar zaman içinde ortadan bir şekilde kaybolup gidiyorlar. Sevgili Fatih Karaca ve Reha Muhtarla yediğimiz öğle yemeğinden sonra anladık ki, bundan 4 sene önce yayınladığımız ‘’ Yaşayan Bilir I, II ve III‘’ yazılarımızı okumayanlar olabilir. Bu süre içerisinde POSTA Gazetesi‘ni yeni almaya başlayan okurlar olduğunu da göz önüne alarak önümüzdeki haftadan itibaren bu yazılarımızı yeniden yayınlayacağız.
Perihan Savaş ve engelliler sporu
Sene 1997. Perihan Savaş, Spordan Sorumlu Devlet Bakanlığı tarafından, o zamanki adı ile Özürlüler Spor Federasyonu Başkanlığı’na atanıyor. Rahmetli kocası Yılmaz, çok sevdiğim, birlikte çok güzel günlerimizin geçtiği bir kardeşim. 1994‘de geçirdiği kalp krizinden sonra, beyinde meydana gelen bozukluklar dolayısıyla 18 aydan fazla süre yaşam mücadelesi veriyor. Ve Perihan hep yanında. Almanya’dan Perihan’ı telefonla arıyorum, kutluyorum ve bana da federasyonda bir görev verirse, ailemde yaşadığım olaylar dolayısıyla memnun olacağımı söylüyorum. Perihan çok seviniyor, beni federasyona alıp asbaşkan yapıyor. Birlikte engelliler sporunda bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. O zaman federasyonlar daha katı bir şekilde devlete bağlı olduğu için Perihan’ın sanatçı yönü ağır basıyor ve gerekli karşı koymaları yapmakta zorlanıyoruz. Ancak onun döneminde Türkiye Özürlüler Spor Federasyonu Başkanlığı’ nın adı Türkiye Engelliler Spor Federasyonu Başkanlığı olarak değişiyor.
Bir yıl sonra …
Bir yıl sonra kendisi ile oturup konuşuyoruz. Yaptığımız şakalar gerçek oluyor . O başkanlıktan ayrılıyor, ben yerine geçiyorum. Ve biliyorum ki bana o günkü tartışmalardan dolayı biraz kırgın. Amacım, engelliler sporunu Türkiye’de layık olduğu yere getirmek. Ama o zamanki Yönetim Kurulu bu atılımı yapacak güçte değil. Çok iyi bir kalbi olan Perihan, biraz da insanları kırmamak için geri planda duruyor. Daha sonra federasyon başkanı olduğumdan, bu güne kadar engelliler sporunda yapılanları, içinde yaşayanlar biliyorlar. Ödül yönetmeliğinin, insan haklarına uygun hale getirilmesinden tutun da, modern dünyadaki gibi bir tek engelliler federasyonundan 4 ana gruba hizmet verecek ayrı engelli spor federasyonları kurulmasına kadar pek çok konuda çalıştık. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü tarafından çeşitli illere tayin edilen, engelliler sporunun ‘’E‘’ sini bilmeyen, öğrenmek istemeyen kıymetleri kendinden menkul bazı Gençlik ve Spor İl Müdürleri ile verilen mücadelelere kadar neler neler yaşadık.
Şükranlarımızla
1997‘de Perihan Savaş beni başkanı olduğu federasyona asbaşkan yapmasaydı, ben bugün belki de bu işlerin içinde değildim. Ve bazı kendini bilmezlerin atıp tutmalarına rağmen, engelliler sporu ülkemizde bu noktaya gelememişti. Sadece bu bakımdan Perihan Savaş’a engelliler spor camiası ve şahsım adına şükranlarımı sunuyorum.