GÜN
SAAT
DAKİKA
SANİYE
| Posta

ZİHİNSEL ÖZÜRLÜLER FEDERASYONU’NDAN

Bir süre önce Zihinsel Özürlüler Federasyonu’nun yeni başkanı Fikret Gökçe’den bir mektup aldık. Mektup ders alınacak nitelikte . Bu bakımdan , aşağıda mektubu aynen yayınlıyoruz. Bu arada anlayamadığımız bir husus , sevgili Fikret Gökçe’nin niçin hala defolu mal anlamına gelen “özürlü” kelimesini kullanmakta ısrar ettiği . Oysa özel görüşmelerimizde “Bundan sonra engelli kelimesini kullanacağım” demişti. Engelli Spor Federasyonları’nda olduğu gibi, artık Zihinsel Özürlüler Federasyonu’nun adının değişme zamanının geldiğini düşünmekteyiz.

Bir süredir yazılı ve görsel basında Yaşar isimli bir zihinsel özürlü yurttaşımızın “Çevreyi rahatsız ediyor” gerekçesiyle Diyarbakır’da çarşı esnafı tarafından dövüldüğüne ilişkin çarpıcı fotoğraflar, yazı ve yorumlar yer almaktadır. İnsanlık dışı bu olayın toplumumuzdaki etkilerini ölçümleyebilmek amacıyla belli bir süre tepkimizi frenledik. 2 milyona yakın zihinsel özürlü insanımızı temsil eden federasyonumuz, toplum vicdanında yara açan ve derin izler bırakan Yaşar’ın dövülmesi olayının dışında devletimizden ve halkımızdan diğer Yaşar’lara da sahip çıkılmasını beklemektedir. Yakın zamanlara kadar deli, gerizekalı denilerek toplum dışına itilen, durumlarından utanılan, zincirlere bağlanan, alay edilen ve bazı medya mensuplarınca sömürülen bu insanlarımızı topluma kazandırmak sadece onların ebeveynlerinin sorumluluğu değil; bu aynı zamanda insanım diyen herkesle, devletin görevi ve ödevidir. 2908 sayılı Dernekler Kanunu’nun 88. maddesine göre 2 Temmuz 1985 yılında devlet tarafından kurdurulan, kamuya yararlı nitelikli bir sivil toplum kuruluşu olan federasyonumuz, bu insanlarımızın topluma ancak eğitim ve rehabilitasyonla kazandırılabileceğine inanmakta ve bunun savaşını vermektedir.

Kendi tercihleri değilZihinsel özürlü olmak bu insanların kendi istek ve tercihleri değildir.Onlar, çoğu kez akraba evliliklerinden, alınabilir sağlık önlemlerinden , yetersiz beslenmeden, çevresel faktörlerden, önlenebilir nedenlerden, ihmal sorumsuzluk ve belli yanlışlardan bu duruma gelmişlerdir. Onların bu duruma gelmesinde ve topluma kazandırılmasında asıl sorumlu olan “sosyal” diye tanımlanan devlettir. Tabii ki toplumun ve ailelerin de bu konuda sorumlulukları vardır. Ama önleyici mekanizmaları kurmak, bilinç ve duyarlılık yaratmak, sonra da çözümler üretmek konusunda asli görev devlete aittir. Oysa; devlete bu görevlerini aileler ve konuyla ilgili sivil toplum örgütleri hatırlatmış, adeta ite – ite olayın içine sokmuştur. Bugün AB kriterlerine uyacağız diye kaldır – indir yöntemiyle hızla uyum kanunlarını çıkaranlar, özürlüler konusunda bir çok yasal düzenlemeyi hazırlayıp, sivil toplum baskısıyla yürütme ve yasama organlarına sunup yürürlüğe girmesini sağlayan bu örgütleri alkışlamalıdırlar. Çünkü AB kriterleri, özürlülerin topluma kazandırılmasını ön koşul saymakta , bunu çağdaşlık ve uygarlık ölçüsü görmektedir. Yukarıda değindiğimiz gibi yaklaşık 2 milyona yakın zihinsel özürlü yurttaşımızın topluma kazandırılmasında eğitim ve rehabilitasyon çok önemlidir. Bunun için belirttiğimiz şekilde gerçekleşen yasal düzenlemelerle son 10 yılda kamu ve özel sektörce hizmete açılan eğitim ve rehabilitasyon kurum ve merkezleri ne yazık ki yetmemekte, bunlardan yararlanabilme oranı yüzde dördü bile geçmemektedir.

Devletin ayrımcılığı Kaldı ki devlet burada da bir ayrımcılıktan vazgeçmemektedir. Özel sektörce işletilen eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinden , T.C. Emekli Sandığı ve SSK mensupları “bütçe uygulama talimatıyla” belirlenen parasal bir destekle yararlanırken, Bağ-Kur’lular ve sosyal güvencesi olmayanlar bu yardımdan yoksundurlar. Onlar başka bir ülke vatandaşı mıdırlar ki bu kapsam dışındadır ve hem Birleşmiş Milletler hem AB’ nin yasakladığı “ayrımcılığın” kurbanıdırlar?Bir başka ayrımcılık , ilköğretim çağına gelmiş çocuklarını okula göndermeyen velilere uygulanan yaptırımla sergilenmektedir. Bunların kapısına önce muhtarı , sonra jandarma ve polisi gönderen, uyaran, hatta direnirse hapis cezası veren devlet , sıra özürlü çocukların eğitimine gelince bu tavrından vazgeçmektedir. Bu da bir ayrımcılık değil midir ?Bugün ülkemizde kamu ve özel sektör tarafından hizmet verilen 500’ün üzerinde özel eğitim ve rehabilitasyon kurum ve merkezi vardır. Çoğu son 10 yılda hizmete giren bu merkezlerde 6000’e yakın eleman çalışmaktadır. Her 5 kişiden birinin işsiz olduğu bilenen ülkemizde söz konusu merkezler bu elemanları adeta kapışmakta , yüksek ücretlerle istihdam etmektedir. En gözde üniversitelerden mezun gençler iş bulamazken sadece 7 üniversitenin yetiştirdiği branş elemanları en çok aranılan meslek erbabı olmuşlardır. İlgili kurumlar bir kişiyi istihdam etmek için 70.000 USD yatırım yapılmasının gerektiğini ifade etmektedir. Buna göre örgütlerimizin çalışmalarıyla yatırılan bu istihdam alanı 420 milyon USD’lık bir yatırımı öngörmektedir. Bir başka ifadeyle devletin 6000 kişiyi istihdam etmek için 588 trilyon TL’lık bir yatırım yapması gerekmektedir.

Devlet ne yapıyor ? Peki şu durumda devlet ne yapıyor? Bin bir yolsuzluğa karışmış, erkeklere doğum yaptıran, ölülere yaşlılık aylığı ödeyen, yapılmamış ameliyatlara fatura kesen SSK, kanunla , bütçe uygulama talimatıyla ödemesi gereken “gelişim ve eğitim yardımını” ödemiyor, geciktiriyor, zorlaştırıyor. Kamuda ve özel sektörde örgütlerimizin büyük mücadelelerle elde ettiği yüzde üçlük özürlü çalıştırma kotasını TİSK’le beraber olup, 1475 sayılı İş Kanununda yüzde ikiye indirmeye çalışıyor. (Örgütlerimizin tepkisi ve 10 Mart 2003 Pazartesi günü Komisyon nezdindeki girişimlerimiz sonucu önlendi.) Meclis tatile girmeden aceleyle 3600 gün prim, 15 yıllık çalışmadan sonra hak edilen emekliliği, kademeli olarak 4400 gün prim ve 20 yıllık süreye çıkarıyor.Ve bunca işi başarmış, aslında devletin yük ve sorumluluğunu azaltan, insan hakları, çağdaşlık ve uygarlık açısından karne notunu yükselten, kendisinin kurduğu, kamuya yararlı sivil toplum kuruluşlarına IMF talimatıyla bütçeden tek kuruş vermiyor. Herhalde bu kuruluşlarda büyük özverilerle, amatörce ve gönüllülük esasıyla yararlı olmaya çalışanların bu işleri bırakmasını ve örgütlerimizin kapanmasını istiyor. Hatta, idareciler, yerel yöneticiler, bilimsel kuruluşlar, sivil toplum kuruluşları yararlansın, özürlüler haklarını öğrensin, kamuoyu bilinçlensin amacıyla bin bir zorlukla çıkardığımız ve ücretsiz dağıttığımız federasyonumuzun yayın organı DÜŞÜNSEL Dergimiz nedeniyle bizi Kurumlar Vergisi Mükellefi sayıyor ve vergi alıyor. Özürlüleri istismar eden , sömüren, rant peşinde koşan kişi, dernek ve bazı kuruluşların düzenlediği panel, kongre v.b. etkinliklere katılarak muhatap alıyor, kendi kurduğu Konfederasyon ve Federasyondan bilgi almıyor, aramızda güçlenmesi gereken birlik ve beraberliğimize katkı vermiyor.

Sevgi diliyoruz ! Bütün bu olumsuzluklar ne yazık ki çapsız, ufuksuz , sorumsuz bir takım sorumlu kişilerin bürokrasi çarkının dişlerine oturmasından kaynaklanıyor. Ahbap – Çavuş ilişkileri, siyasi eğilimleri v.b. özelliklerinden bu çarka yerleşenlerin yetersizlikleri sonuçta devlete mal ediliyor. Fotoğraf değişmiyor. Diyarbakır’da dövülen Yaşar, Fethiye’de zincire bağlanan Hasibe , Erzurum’da ötenazi isteyenler, İzmir’de okula alınmayan Hülya ve daha niceleri sadece kağıda yansıyanlar. “Ok kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur” misali biz ok kırılmadan , yani Yaşar dövülmeden önce gerekli önlem ve ortamı yaratacak insanları arıyoruz. Bu ülkede onlar yok değil. Hele Diyarbakır`da terörün en kritik günlerinden başlayarak garibanın, fakir- fukaranın , özürlünün sahibi olan, yanında yer alan rahmetli Gaffar Müdürler, Doğan Hatipoğlu, Nafiz Kayalı, Gökhan Aydıner ve Ahmet Cemil Serhatlı gibi valilerin kapıları ve yürekleri özürlülere daima açıktı. Düzenledikleri etkinlikler, yaptıkları çalışmalarla bölgede hissedilir bir duyarlılık yaratmışlardı.

Kim dokunabilirdi Yaşar’ların bir kılına? Bütün bu olayların son yıllarda toplumumuza musallat olan sevgisizlik sendromundan kaynaklandığını biliyoruz. Yaşar olayını şiddetle kınıyor ve Türk ulusunun geçmişindeki en büyük sermayesi olan insan sevgisiyle yeniden yüreklerini doldurmasını diliyoruz.

Fikret Gökçe Zihinsel Özürlüler Federasyonu Genel Başkanı