DUYARLILIK
Yavuz Kocaömer Posta
Bazen düşünüyorum. 22 sene engelli bir agabey ile birlikte yaşamasaydım acaba bugün engelliler konusunda bu kadar duyarlı olur muydum?
Kendimi tanıdığım için cevabım “evet”… Çünkü, kalbi insan sevgisiyle dolu, bu dünyanın ne kadar kısa olduğunun bilincine varmış, manevi değerlerin maddi değerlerin önünde olduğuna inanmış her insanın da böyle düşüneceği gibi saf bir düşüncenin de sahibiyim.
Ancak, o engelli ağabeyimle yasadığım deneyimler olmasaydı, “engelli insanlarımıza hizmet etmeyi bir yaşam biçimi haline getirir miydim” diye sorduğumda, cevabım hemen “evet” olmuyor.
Demek ki insanların basindan geçen deneyimler, onların yaşamlarını yönlendirmede önemli bir rol oynuyor.
Belediye başkanları
Bugün ülkemizde bazı anakent ve yerel belediye başkanlarımız var. Kendilerinin, engelli çocukları veya yakınları olduğunu biliyoruz. Bu da o yöredeki engellilere karşı olan davranışlarda hemen kendini gösteriyor. Bu konuda çok duyarlı olup, engelli eğitimine, sporuna, rehabilitasyonuna büyük destek sağlıyorlar.
Ama yine biliyoruz ki, bir çok belediye başkanı, engelli insanlarımızı sadece seçimler öncesinde meydanlarda hatırlıyor. Göreve geldikten sonra da “dostlar alışverişte görsün” hesabı bir iki etkinlik yapıyorlar. Bunlardan en çok sevdikleri de, yılda bir kez Sakatlar Haftası’nda bir iki etkinlik düzenleyip, engelli insanların gönüllerini aldıklarına kendilerini inandırmak. Sadece onlar mi?
Siyasetçilerimiz de aynı. Yılda bir gün Sakatlar Haftası dolayısıyla tekerlekli sandalyeye oturup televizyona çıkarlar. Sonra ara ki bulasın. Bunlar yazılıp söylendikçe de kızarlar, ta ki kendi yakınlarından biri engelli durumuna gelene kadar…
İşte bu yüzden duyarlı olmak çok önemli. Sağlamken çevredeki engellilere hoşgörü ile insancıl şekilde yaklaşmak gerekli.
İşişten geçmeden, samimi olarak engellilere destek olmalıyız. Aksi halde inandırıcı olamazsınız. Tıpki şimdiki siyasetçilerimizin önemli bir bölümü gibi.
Hizmet nerede?
Oysa engelli insanlarımız yerel yönetimlerden hizmet bekliyor. Duyarlılık bekliyor, anlayış bekliyor. “Sakatın da sporu mu olurmuş”, “Evinde otur, ne sokağa çıkıyorsun” diyen yetkilileri görmek ve duymak istemiyor.
Binebilecekleri otobüs, yürüyebilecekleri kaldırım olmayan, durağa kadar gelseler dahi yüksekte inşa edilmiş duraklara çıkamayan, kentlerde ve yörelerde belediye başkanlarının alay eder gibi tekerlekli sandalye dağıtım törenlerinde gözyaşı dökmelerine kimse inanmıyor. Eğer bir görev yapılacaksa bu layıkıyla yapıilmalı…
Değişim
Avustralya’daki Paralympics’lerden sonra, Uluslararasi Komite Başkanı Steuard, “Bundan sonraki Paralympics’lerde daha çok engelli insanın katılmasını, engelli sporcu sayısının artmasını umuyoruz” dediğinde önce çok kızmıştım. Oysa o başkan, dünya durdukça devam edecek bir gerçeği dile getirdi. O da, şu veya bu nedenlerle insanlarımızın belli bir bölümünün hep engelli olacağı… Kastettiği de, engelli insanlarımızın daha çok spora yönelmesiyle , onlarin kendilerine olan özgüvenlerinin artırılmasına, rehabilitasyonuna katkıda bulunmak gerçeği idi.
Bu bakımdan, bizim bugün yapmaya çalıştığımız düzenlemeler ve gösterdiğimiz yoldan gidilirse, önümüzdeki dönemlerde toplumumuzda yaşayacak engelli insanlarımızın daha rahat yaşamaları sağlanacaktır.
Hayret!
Ülkemizde yaklaşık 7.5 milyon engelli insanın olduğu kesin. Buna rağmen, birçok yönetimin bu konudaki duyarsızlığını anlamak mümkün değil. Yine de fazla kötümser değiliz.
Hep söyledik ve söylemeye devam edeceğiz; ülkesinden çok kendini düşünen, acaba bir daha nasıl seçilirim hesapları içinde olan politikacı tipleri ülkemizde giderek azalacak. Kişisel komplekslerini tatmini düşünmeyen, ülkemiz ve insanlarımız için hizmet vermeye hazır insanlarımızın politikaya ilgisi giderek artacak. Kıskanç, hasis insanlar artık siyasete soyunamayacak. O günler de çok uzak değil.
Ülkemizde bazı yönetimlerin engelli insanlarımızla ilgili yaptıkları çok olumlu işler de var. Örnek olması bakımından önümüzdeki haftalarda sizlere bu konuda bilgiler vereceğiz.