GEREKİRSE LAF SOKARIM !

Bilgin Gökberk 1 Mart tarihli Hürriyet Gazetesi’ndeki köşesinde, Okan Üniversitesi Mavi Boncuk Ödülleri’ni yazarken  şu cümlelere yer vermiş:
– ‘’Paralimpik’ i 1 altın, 5 gümüş, 4 bronzu da boş verin, yok sayın, engellinin medyası yok, arkasında kimse yok, biz de engelleyelim, onlara verilen boncuk çöpe gider.
– Nazmiye’yi (Londra’ da dünya rekoru kırdı), Çiğdem’i, Nazan’ı, Korhan’ı, Özlem’i, Doğan’ı, Duygu’yu, Neslihan’ı, Kübra’yı, Ümran’ı, Golboall Mill Takımını da yok sayarım, futsalı, tekerlekli sandalyeyi yollayın gitsin, bunlara da boncuk moncuk yok, versek geri dönüşü yok.
-Yavuz Kocaömer hayatını verdi bu işlere, 1 boncuk’u anasının ak sütü kadar hakkediyor ama, tuhaf biri, sağı solu belli olmaz, ödül veririz, alırken birine laf sokar, ona su bile yok, onun yerine bu’na şu’na onur boncuğu verelim.’’

İlgilenenlere duyurulur
Sevgili Bilgin Gökberk’in benimle ilgili ‘’laf sokma‘’ sözlerine aynen katılırım. Bu ülkede, engellileri  engelsizlerden ayıranlara, engelliler konusunda negatif ayrımcılık yapanlara, ‘’Engellinin de sporu mu olur? bunların sporu dandik‘’ diyenlere, insanlar arasındaki eşitliğe karşı çıkanlara, insan haklarına aykırı  konuşan ve davrananlara, engellilerin sırtından rant elde etmeye çalışanlara, kişisel çıkarlarını düşünen engelli dernek yöneticilerine, görevleri, makamları ister devlette, ister basında, ister sivil toplum örgütlerinde, toplumun herhangi bir kesiminde, kim olursa olsun karşı çıkarım, lafı da sokarım. Yalnız sokmakla kalmam, bu sütunlarda onları kamuoyuna da tanıtırım. Taa ki, hepimizin eşit olduğunu sadece farklılıklarımız olduğunu anlayana kadar devam ederim. Bugüne kadar böyle geldi, bundan sonrada böyle gidecek. İlgilenenlere duyurulur.


Derwall’in insanlığı                 
Jupp Derwall ile 1986‘dan ölümüne kadar baba-oğul ilişkisi içinde olduk. Çok güzel günlerimiz geçti. Kendisinden insanlık konusunda çok güzel şeyler öğrendim. ‘Futbol Basit Bir Oyun Değildir’ kitabını Türkçe’ye çevirerek Türkiye Engelliler Spor Yardım ve Eğitim Vakfı (TESYEV) yararına piyasaya sunmuştuk. 2004‘te Derwall‘e telefonda “Türkiye’de bu kitabın satışından elde edilecek gelir engelli sporculara harcanacak’ demiştim. O da bana “Kendi hakkımdan vazgeçiyorum. Böyle güzel bir amaç için  para kazanmam doğru olmaz” demişti. Engelliler sporunun Türkiye’deki durumu konusunda söyleyeceklerin var mı?” diye sordum.


Jupp Derwall:
 “Anlattıklarından çok etkilendim. Türkiye’de engelliler sporunun bu kadar gelişmiş olması beni çok şaşırttı. Aslında bir futbol adamı olarak elimde imkan olsa futbolu yasaklar, oraya harcanan milyarlarca doları dünyadaki engelli insanların hizmetine sunardım. Biliyorum bu bir hayal. Ama içimden böyle geliyor.”


Y.K:
 1988’de bir futbol topunu imzalayarak bana verdin. 16 sene bunu koleksiyonumda sakladım. Türkiye’de maddi imkanları olan iyi bir Galatasaraylı’ya bu topu satarak gelirini engelli sporcular için kullanmak istiyorum.


Jupp Derwall:
 “O topu sana yalnız ben değil , tüm Galatasaray takımı imzalayarak vermiştik. Çok tarihi bir top. Eğer o topu Türkiye’de istediğin fiyata alacak bir Galatasaraylı çıkmazsa bana telefon et, ben istediğin parayı verip onu müzeme koymaya hazırım. Hele parasını engelli sporculara kullanacağını bildikten sonra”.

İşte Derwall’in sayısız insani davranışlarından bir örnek.

Not: O top şimdi Ahmet Ağaoğlu’nun koleksiyonunda.


    
Hepimiz vicdan azabı çekmeliyiz

1987-1990 arasında Türk-Alman Genç Sporcularını Kaynaştırma Derneği yönetim kurulunda Derwall ile birlikte çalıştık.

Amaç, genç Alman sporcularını Türkiye’ye göndererek Türkler hakkındaki önyargıların ortadan kalkmasını sağlamaktı. 1990’da bazı Alman üyelerin derneğe politika bulaştırmaları üzerine önce ben, sonra da Derwall istifa ederek ayrıldık. Bir süre sonra da dernek kapandı.


1994’ün  Aralık ayında Derwall’den bir mektup aldım. O tarihten bir süre önce Solingen’de Naziler 6 Türk’ü  yakarak öldürmüşlerdi. ( Bu olay Solingen Faciası olarak bilinir.) Mektubun, Jupp Derwall’in futbol adamlığı dışında insanlığını ve belki de futboldaki başarısını borçlu olduğu karakterini yansıtan birkaç cümlesini aynen çevirerek aşağıda yazıyorum:

“Yavuz, son aylarda seni ve müşterek çalışmamızı çok sık düşündüm. Hem sen, hem ben, ama hem de Alman devleti bence vicdan azabı çekmelidir.

                              

‘’Seninle çalışırım‘’

Bu dünyadaki bütün maddi değerler ülkemizdeki yabancı insanlarımızın korunması için harcanmaya değer olmalıydı. Alman vatandaşlarım adına utanıyorum. Hele böyle feci bir olayın bugün özgürlük içinde yaşayan Doğu Almanya tarafından kaynaklanmasını içime sindiremiyorum. Biz bu çabaları gösterdiğimizde Federal Alman hükümeti şu olacakları hissedebilseydi herhalde iki ülke için de yararlı olacak bir eser ortaya çıkarmış olabilirdik. Aynı sitemlerim ve eleştirilerim Özal hükümeti için de geçerli. Yurtdışında yaşayan insanlarını korumak ve kollamak adına çok fazla bir şey yaptıklarına inanmıyorum. Seninle uygun göreceğin her türlü projenin içinde sonuna kadar çalışmaya hazırım.”